Gör Beni / Akilah Azra Kohen

Reklamlar

Zıtlıklarla örülmüş ağların arasında filizlenen bir aşk hikâyesi ile buluşmaya hazırsanız doğru eserdesiniz.

Gör Beni, cumhuriyetin ilan edildiği ilk yıllarda, savaş sürecinde ailesinin pek çok ferdini kaybetmiş güçlü bir cumhuriyet kadını olan Ülkü’nün hikâyesidir.

Gör Beni, vatan haini ilan edilerek sürgüne gönderilen “Yüzellilikler” arasında babasının da bulunduğu, Osmanlı sadrazamının oğlu Selim’in hikâyesidir.

Ülkü ve Selim’in her şeye rağmen büyüyen aşklarının hikâyesidir Gör Beni.

Bununla birlikte 593 sayfalık eserin satırlarında anlatılan yegâne konunun aşk olmadığını da net olarak ifade etmek isterim. Zira umduğunuz, cumhuriyetin ilan edildiği ilk yıllarda yaşananların toplumsal yansımasının fotoğrafına bakmaksa, bu eser sizin için de doğru adres.

Gör Beni, cumhuriyetin aydınlık yarınları olan gençlerin, srogulayan, araştıran ve tarihin çıplak gerçekliğine ulaşma gayretinde olmaları için mücadele veren, savaşta oğlunu bu topraklarda şehit vermiş İnsanlık Tarihi dersinin öğretmeni Profesör Fred’in yaşamdaki duruşunun hikâyesi aynı zamanda.

Mustafa Kemal Atatürk’ü  yok etme planlarıyla toplumu Cumhuriyet’in gerisine yeniden nasıl sürükleyebileceklerinin planlarını yapanların hikâyesi Gör Beni.

İlmiye’nin, Ali’nin, Semiha Hanım’ın, Mösyö Picot’un, Yakışıklı’nın, Melek’in, Orhan’ın, Bahriye Hanım’ın ve adları gibi tutundukları değerleri ve duyguları da birbirinden farklı nicelerinin hikâyesi Gör Beni.

Beklentiniz, dinler ve medeniyetler tarihini belgeli gerçeklerle sorgulatan bakış açısını yakalamaksa, siz de çayınızı, kahvenizi yanınıza alıp koltuğunuza gönül rahatlığıyla kurulabilirsiniz.

Mustafa Kemal atatürk’ün peşi sıra hayata geçirdiği inkılapların Cumhuriyet taraftarı ve karşıtları üzerindeki yansıma ve etkilerine şahitlik ediyoruz eser boyunca.

Okudukça insanı araştırmaya yönelten, dip notlar sunan, altını çizmekten kendimi alamadığım çokça satır,belirli bölümler esnasında dinlemeniz önerilen müzik eserleriyle romanlaştırılan Gör Beni, Azra Kohen’in akıcı diliyle birleşince dönemin, anlatılan olayların ve anların atmosferine girmemi sağlayan pek çok etmenden birkaçı.

Keyifli okumalar dilerim.

“Tarihleri unutturularak köksüzleştirilen kültürler değersizlik hissi ile birliklerini kaybediyorlar, insanlıklarını unutuyorlardı.”

Sınırda Üç Kadın / Feyza Altun

Reklamlar

Beni yutkunamayacağım tarifsiz bir haykırışın içinde bırakan ve bu satırları paylaşmama vesile olan bir roman okudum bugün.

Önce insan olmanın ve ardından can verdiğimiz insanında karakter hamurunu yoğurabilmenin ne denli önemli olduğunu kocaman bir sille tokatla bir kez daha beyinlere kazıyor Sınırda Üç kadın romanında Feyza Altun.

Toplumsal koca bir yara olan psikolojik ve fiziksel şiddetin yarattığı travmaların 3 kuşak kadının yaşamında nelere mal olduğunun satırlara yansımasıdır bu eser.

Anneanne, kız ve torun üçgeninde, kendi yaşanmışlık ve yaşanamamışlıklarının yetiştirdikleri bir sonraki kuşaın hayatına nasıl da derinden sızdığını ve aynı döngünün yine yeniden yaşandığının acı gerçekliğidir bu roman.

İnkılap Kitapevi’nden çıkan romanda beni derinden etkileyen birçok satırdan sadece iki minik kesit paylaşmak isterim.

Sevgiyle kalın, Farkında kalın

…Herkes “Üzülme” diyor ama kimse ” Üzülmeye hakkın var, üzül, ben yanındayım ” demiyor…

Kötülükleri yaşayanlar travmalarını ancak iki şekilde atlatabiliyordu; ya aynısını yapıyordu ya da tersini…

Kafamdaki Fillerin Hepsi Mavi / Murat Gülen

Reklamlar

İçimizde kendini bulma sevdasına düşen her kim varsa miniki bir mola vererek, Kafamdaki Fillerin Hepsi Mavi kitabını okumalı. Zira kitap o mânâyı arama yolculuğunuzda bilin ki; varlık ve yoklukla, özgürlük ve tutsaklıkla, aşk ve nefretle, bilgelik ve cehaletle, bencillik ve fedakarlıkla, gerçek evren ve iç evreninizle ve elbette ki hiçlikle çığlık çığlığa yüzleşeceğiniz o gerçek fırtınanın kitabıdır aslında.

Fırtına esnasında o engün okyanustaki azametli dalgalar var ya , onşlar öyle dalgalar ki , rotanızda sizi oradan oraya savuran, savurdukça da giderek sizi sizden koparan, yaşam girdabının tam ortasına sürüklüyor.

İnsanlık, varolduğu günden bugüne, varoluş sebebini de arıyor durmaksızın. İşte tam da bu noktada yazarımız Sevgili Murat Gülen diyor ki; “… İnsan kendini anlamak için felsefeyi,kendini anlatmak için edebiyatı buldu. Kendini sağlama almak için matematiği, kendini göstermek için fiziği buldu. Kendini yaşatmak için bilimi, kendini tanımlamak için coğrafyayı buldu. Ancak ne olduysa oldu ve birden hasreti bulup, kendini unuttu. Çünkü bu duyguya ne şiirler ne anlamlar ne toplamlar ne ispatlar ne şehirler ne de gerçekler yetebildi…”

Murat Gülen’le tanışma kitabım olan bu hikayenin bazı satırlarıyla saatlerce bakıştım biliyor musunuz ? Okudum, tekrar okudum. Sonra an geldi durdum,mola vermek istedim. Neden biliyor musunuz ? Ufkumu açan o satırları sindirmeye ihtiyacım olduğu için.

Ne karakterleri ne de hikayeyi anlatmayacağız elbette ki. Dilerim bu satırlarla siz de buluşur, benliğinize ufuk açacak kesitlerle siz de karşılaşırsınız.

Bende mânâsı ile çokça örtüşen o cümle ile sizi başbaşa bırakıyorum.

“Ölümün karşıtı yaşam değil, özgürlüktü.”

Murat Gülen

Piraye’de Nazım Olmak / Nazan Arısoy

Reklamlar

“Karşınızdaki kişi sizi, ister sevsin ister sevmesin aşk ile kavrulan gönlünüz kendi feryadından başka bir ses duymaz. O yüzden aşk, tek taraflı bir düştür. O düş, karşılık bulduğu vakit daha da güzellenir. ” demiştim yıllar evvel aşk üzerine kaleme aldığım bir yazımda.

Görüyorum ki, Piraye’de Nazım Olmak bu inancımı perçinleyen aşkın satırlarını yansıtmış. Çok derin ve ötesinde saygı duyulması gereken aşkın coşkusunu, hüznünü, gelgitlerini ve bağlılığını her bir satırda iliklerime kadar hissettim.

Aşk, önyargıyı sevmez, aşkı yaşamak da, okumak da önyargılarımızdan sıyrılmayı gerektirir. Çünkü bana göre aşk en başta, aşka aşıktır.

Derin bir aşkın satırlarıyla karşılacağınız Piraye ‘de Nazım Olmak kitabından belki de bu satırları bana yazdıran minik bir alıntı ile sizi başbaşa bırakıyor, Dokuz Yayınları’ndan çıkan, Nazan Arısoy’un kaleminden dökülen bu eseri okumanızı öneriyorum.

Hoş kalın,

G.B.

“Hep anlattınız, hep yazdınız, iftira ettiniz. Kendinizce yargıladınız ama bana hiç sormadınız.”

Piraye

Oyunların Gücü Adına ! / Ercan Altuğ Yılmaz

Reklamlar

Önce kendisini ardından kitabını tanıma şansına sahip oldum aslında.İyi ki okudum dediğim Oyunların Gücü Adına, Gamfed Türkiye Kurucusu Sevgili Ercan Altuğ Yılmaz ‘ın ufkumu açan kitaplarından sadece biri. Sürekli gelişen ve büyüyen dijital dünyada, eğitimcilerin ve öğretmenlerin oyun tasarım tekniklerini eğitim süreçlerine uygulayarak çocuklarımızın nasıl daha iyi eğitilebilecekleri oyunlaştırma metodu ile anlatılıyor kitapta.

Oyunun sanılanın aksine boş vakit geçirme uğraşısı olmadığını, insanı odağa koyarak bugünün çocuklarını dünün yöntemleri ile eğitemeyeceğimizi her bir satırda bir kez daha anlıyoruz aslında. Biz yetişkinlerin buradan çıkaracağı çokça ders var elbette. Oyunun kültürel ve tarihsel gelişiminden,oyun tasarlamanın detaylarına kadar ve oyun kurgularının somut örneklerle nasıl yapılabileceği tek tek akıcı ve eğlenceli bir dille anlatılıyor kitapta.

Bir anne olarak kendi adıma çıkarılacak çokça fayda olduğuna ikna olduğum Oyunların Gücü Adına ufkumu fazlasıyla açtı diyebilirim. Kaleminize ve anlatım coşkunuza sağlık Ercan Altuğ Yılmaz. Epsilon Yayınları’ndan çıkan kitabı, başta değerli eğitimci ve öğretmenlerimiz olmak üzere, değişime ayak uydurma gayretinde olan herkesin okumasını öneririm.

Pek fazla alıntı yapabilirim ancak bana göre kitabın ana fikrini ortaya koyan en önemli cümle ile sizi başbaşa bırakmak istiyorum.

“Sadece oyun dostu olup oynatan değil, dersini ve hedef kazanımlarını oyunlaştıran öğretmenler, geleceğin eğitimcileri olacak.”

Ercan Altuğ Yılmaz

Aklımda Hep Sen / Kürşat Başar

Reklamlar

“Başucumda Müzik” sayesinde tanıştım yıllar evvel Kürşat Başar’la. Bir kadının düşünce algoritmasını bu denli iyi algılayabilmek ve ötesinde, satırlara aktarabilme ustalığına hayran kalmıştım kitabı bitirdiğimde. Peşi sıra diğer kitaplarına sarıldım her defasında. Hepsi ayrı bir tat bıraktı bende. “Aklımda Hep Sen” de ise, yaşadığım bu hissiyat derinleşirken, sanki ilk defa tanıştığım bir insanla başbaşa oturup, onun yaşam hikayesini kimi zaman şaşkınlıkla, kimi zamansa derin bir elemle dinlediğim bir odada saatler geçirdiğimi düşündüm hep.

Kitabı okumuş yahut henüz okumaya başlayıp ta bitirdiğinde, sonunu havada kalmış bir kitap olarak yorumlamış yahut yorumlayacak birçok kişi olacaktır. Oysa ben, empati duygumun beni alıp götürdüğü o yaşanmışlığın sonunun gerçekten bilmek istemeyeceğim bir virgülle sonlandırılmasını, tam da burada nihayetlenmeli dediğim anda bitmesini çok değerli bularak alkışladım.

Karakterimiz Ebru’nun ,çıktığı tren yolculuğunda hatırladıklarıyla başlayan, çocukluğundan kendini bulmasına kadar ve ötesinde hesaplaşmalarına ve elbetteki gerçek aşkını bulma hikayesine tanıklık ediyoruz kitapta.

Kafeslere koyamayacağımız aşkın, kimselere sormadan gelip yine kimselere sormadan çıkıp gittiğini söyleyen Sevgili Kürşat Başar’a teşekkürlerimle.

Niyet eden herkese iyi okumalar dilerim.

Limon Ağacı / Sandy Tolan

Reklamlar

Roman tadında yazılmış bir tarih kitabı aslında Limon Ağacı.

Sene 1967. Yıllar evvel ailelerinin terk etmek durumunda kaldığı, kendi çocukluk yıllarının geçtiği evlerini ziyaret etmek üzere İsrail’e gelen kuzenlerin, buradaki ilk karşılanma şekli ile başlıyor anlatım. İsrail-Filistin çatışmasının gerçekliği içindeki hayatların tarihsel sürecini okuyoruz aslında Limon Ağacı’nda.

Farklı zamanlarda ama aynı evde yaşayan Arap ve Yahudi iki ailenin evlatları Bekir ve Dalia’nın gelişen dostluğuna tanıklık ediyoruz kitapta. barışa adanmış bahçelerindeki o limon ağacı, o kadar derinden sızlatıyor ki yüreğimi. Boğazımda kocaman bir yumru şimdi.

Türkçe “OFF” / Feyza Hepçilingirler

Reklamlar

Kendini sonuna kadar okutan Türkçe OFF ile karşınızdayım bu defa. Sene 2000, kitabı edindiğim tarih. Aradan 21 yıl geçmiş olmasına rağmen yeniden okunmak çok keyifliydi.

Kültürel kimliğimizin simgesi olan anadilimiz Türkçe’yi ne kadar doğru kullanıyor ve konuşuyoruz dersiniz ? Kendimizi ne kadar doğru ifade edebiliyoruz ? İşte tüm bu soruların cevaplarını yaygınlaşmış yanlışları ile birlikte zaman zaman düşündürüp, zaman zaman eğlendirerek aktarıyor Sevgili Feyza Hepçilingirler bu kitabında.

Her evin kitaplığında olması gereken bilgilendirici ve düşündürücü bu eser için yazarımıza şükranlarımı sunuyorum.

Camdaki Kız / Gülseren Budayıcıoğlu

Reklamlar

“Kaderimiz aslında doğduğumuz evlerde yazılır. Yine o evlerde yaralanır, o yaralarla büyür, sonunda o yaraların bizi götürdüğü yere gideriz. ancak mutluluk her zaman o yolda değildir.” diyor Camdaki Kız kitabında Sevgili Gülseren Budayıcıoğlu.

Ne idi peki kader dediğimiz şey? Kimimize göre doğuştan alnımıza yazılmış olan, kimimize göre ise kendi ellerimizle taşlarını birer birer dizerek oluşturduğumuz bir yoldu kader. Her neye inanırsak inanalım hayat dediğimiz o yolu aslında kendimiz şekillendirmiyor muyuz ? Zihnimize kodlanmış öğretilmiş duyguları yerli yerine oturtabildiğimiz, önyargılarımızdan kurtulabildiğimiz gün yaşama tutunmaya başlamıyor muyuz ? Yaşama tutunmanın yolu da, önce kendimizi tanımak ve anlamaktan geçmiyor mu ? Ne dersiniz ?

“Tanrı insana kendi kaderini kendine yazdırır…” diyor kitapta.

Ne yaparsak yapalım, yoksunu olduğumuz duygularımızın peşinden koşuyoruz. Ve o yolculukta yaşadığımız iyi ve kötü tüm tecrübelerimizden kendi hikayemizi yaratıyoruz. Hiçbirimiz hikayemizin nerede ve nasıl biteceğini bilmediğimiz farklı zaman dilimlerinin içinde yaşıyoruz.

Gerçek yaşam hikayesinin anlatıldığı kitap, kendi yaşamlarımıza ve iç dünyamıza o denli ayna tutuyor ki . Kendinizden çok şey bulacağınıza inandığım “Camdaki Kız” kitabını okumanızı öneririm.

Yüreğinize, emeğinize ve kaleminize sağlık Gülseren Budayıcıoğlu.

Exit mobile version
%%footer%%