Oyunların Gücü Adına ! / Ercan Altuğ Yılmaz

Önce kendisini ardından kitabını tanıma şansına sahip oldum aslında.İyi ki okudum dediğim Oyunların Gücü Adına, Gamfed Türkiye Kurucusu Sevgili Ercan Altuğ Yılmaz ‘ın ufkumu açan kitaplarından sadece biri. Sürekli gelişen ve büyüyen dijital dünyada, eğitimcilerin ve öğretmenlerin oyun tasarım tekniklerini eğitim süreçlerine uygulayarak çocuklarımızın nasıl daha iyi eğitilebilecekleri oyunlaştırma metodu ile anlatılıyor kitapta.

Oyunun sanılanın aksine boş vakit geçirme uğraşısı olmadığını, insanı odağa koyarak bugünün çocuklarını dünün yöntemleri ile eğitemeyeceğimizi her bir satırda bir kez daha anlıyoruz aslında. Biz yetişkinlerin buradan çıkaracağı çokça ders var elbette. Oyunun kültürel ve tarihsel gelişiminden,oyun tasarlamanın detaylarına kadar ve oyun kurgularının somut örneklerle nasıl yapılabileceği tek tek akıcı ve eğlenceli bir dille anlatılıyor kitapta.

Bir anne olarak kendi adıma çıkarılacak çokça fayda olduğuna ikna olduğum Oyunların Gücü Adına ufkumu fazlasıyla açtı diyebilirim. Kaleminize ve anlatım coşkunuza sağlık Ercan Altuğ Yılmaz. Epsilon Yayınları’ndan çıkan kitabı, başta değerli eğitimci ve öğretmenlerimiz olmak üzere, değişime ayak uydurma gayretinde olan herkesin okumasını öneririm.

Pek fazla alıntı yapabilirim ancak bana göre kitabın ana fikrini ortaya koyan en önemli cümle ile sizi başbaşa bırakmak istiyorum.

“Sadece oyun dostu olup oynatan değil, dersini ve hedef kazanımlarını oyunlaştıran öğretmenler, geleceğin eğitimcileri olacak.”

Ercan Altuğ Yılmaz

Aklımda Hep Sen / Kürşat Başar

“Başucumda Müzik” sayesinde tanıştım yıllar evvel Kürşat Başar’la. Bir kadının düşünce algoritmasını bu denli iyi algılayabilmek ve ötesinde, satırlara aktarabilme ustalığına hayran kalmıştım kitabı bitirdiğimde. Peşi sıra diğer kitaplarına sarıldım her defasında. Hepsi ayrı bir tat bıraktı bende. “Aklımda Hep Sen” de ise, yaşadığım bu hissiyat derinleşirken, sanki ilk defa tanıştığım bir insanla başbaşa oturup, onun yaşam hikayesini kimi zaman şaşkınlıkla, kimi zamansa derin bir elemle dinlediğim bir odada saatler geçirdiğimi düşündüm hep.

Kitabı okumuş yahut henüz okumaya başlayıp ta bitirdiğinde, sonunu havada kalmış bir kitap olarak yorumlamış yahut yorumlayacak birçok kişi olacaktır. Oysa ben, empati duygumun beni alıp götürdüğü o yaşanmışlığın sonunun gerçekten bilmek istemeyeceğim bir virgülle sonlandırılmasını, tam da burada nihayetlenmeli dediğim anda bitmesini çok değerli bularak alkışladım.

Karakterimiz Ebru’nun ,çıktığı tren yolculuğunda hatırladıklarıyla başlayan, çocukluğundan kendini bulmasına kadar ve ötesinde hesaplaşmalarına ve elbetteki gerçek aşkını bulma hikayesine tanıklık ediyoruz kitapta.

Kafeslere koyamayacağımız aşkın, kimselere sormadan gelip yine kimselere sormadan çıkıp gittiğini söyleyen Sevgili Kürşat Başar’a teşekkürlerimle.

Niyet eden herkese iyi okumalar dilerim.

Limon Ağacı / Sandy Tolan

Roman tadında yazılmış bir tarih kitabı aslında Limon Ağacı.

Sene 1967. Yıllar evvel ailelerinin terk etmek durumunda kaldığı, kendi çocukluk yıllarının geçtiği evlerini ziyaret etmek üzere İsrail’e gelen kuzenlerin, buradaki ilk karşılanma şekli ile başlıyor anlatım. İsrail-Filistin çatışmasının gerçekliği içindeki hayatların tarihsel sürecini okuyoruz aslında Limon Ağacı’nda.

Farklı zamanlarda ama aynı evde yaşayan Arap ve Yahudi iki ailenin evlatları Bekir ve Dalia’nın gelişen dostluğuna tanıklık ediyoruz kitapta. barışa adanmış bahçelerindeki o limon ağacı, o kadar derinden sızlatıyor ki yüreğimi. Boğazımda kocaman bir yumru şimdi.

Türkçe “OFF” / Feyza Hepçilingirler

Kendini sonuna kadar okutan Türkçe OFF ile karşınızdayım bu defa. Sene 2000, kitabı edindiğim tarih. Aradan 21 yıl geçmiş olmasına rağmen yeniden okunmak çok keyifliydi.

Kültürel kimliğimizin simgesi olan anadilimiz Türkçe’yi ne kadar doğru kullanıyor ve konuşuyoruz dersiniz ? Kendimizi ne kadar doğru ifade edebiliyoruz ? İşte tüm bu soruların cevaplarını yaygınlaşmış yanlışları ile birlikte zaman zaman düşündürüp, zaman zaman eğlendirerek aktarıyor Sevgili Feyza Hepçilingirler bu kitabında.

Her evin kitaplığında olması gereken bilgilendirici ve düşündürücü bu eser için yazarımıza şükranlarımı sunuyorum.

Camdaki Kız / Gülseren Budayıcıoğlu

“Kaderimiz aslında doğduğumuz evlerde yazılır. Yine o evlerde yaralanır, o yaralarla büyür, sonunda o yaraların bizi götürdüğü yere gideriz. ancak mutluluk her zaman o yolda değildir.” diyor Camdaki Kız kitabında Sevgili Gülseren Budayıcıoğlu.

Ne idi peki kader dediğimiz şey? Kimimize göre doğuştan alnımıza yazılmış olan, kimimize göre ise kendi ellerimizle taşlarını birer birer dizerek oluşturduğumuz bir yoldu kader. Her neye inanırsak inanalım hayat dediğimiz o yolu aslında kendimiz şekillendirmiyor muyuz ? Zihnimize kodlanmış öğretilmiş duyguları yerli yerine oturtabildiğimiz, önyargılarımızdan kurtulabildiğimiz gün yaşama tutunmaya başlamıyor muyuz ? Yaşama tutunmanın yolu da, önce kendimizi tanımak ve anlamaktan geçmiyor mu ? Ne dersiniz ?

“Tanrı insana kendi kaderini kendine yazdırır…” diyor kitapta.

Ne yaparsak yapalım, yoksunu olduğumuz duygularımızın peşinden koşuyoruz. Ve o yolculukta yaşadığımız iyi ve kötü tüm tecrübelerimizden kendi hikayemizi yaratıyoruz. Hiçbirimiz hikayemizin nerede ve nasıl biteceğini bilmediğimiz farklı zaman dilimlerinin içinde yaşıyoruz.

Gerçek yaşam hikayesinin anlatıldığı kitap, kendi yaşamlarımıza ve iç dünyamıza o denli ayna tutuyor ki . Kendinizden çok şey bulacağınıza inandığım “Camdaki Kız” kitabını okumanızı öneririm.

Yüreğinize, emeğinize ve kaleminize sağlık Gülseren Budayıcıoğlu.

WordPress.com.

Up ↑

%d blogcu bunu beğendi: